Darkness In Me
Hayaller
Hayal kurar mısınız? Gece yatağa girdiğinizde ve uyumadan hemen önce; gözlerinizi kapatıp kendinizi farklı sıfatlarda, farklı ortamlarda ve hatta farklı diyarlarda hayal etmeniz ne kadar sıktır?
Her insan hayal kurar, hayal gücünden en yoksun insan bile kendisini içinde olduğu durumdan farklı ve daha iyi yerlerde görmek ister. O yerlere ulaşamayacağını söylüyor olsa bile mantığı, ulaşamayacağı yerleri hayal etmiştir mutlaka.
Ancak benim size anlatmak istediğim bambaşka bir şey. Hayal ve mantık arasındaki denge hakkında düşüncelerimi aktarmak istiyorum, çünkü günümüzde kaybettiğimiz önemli birçok şeyin özünde hayal gücünün eksikliği yattığını düşünüyorum.
Örneğin empati kuramıyoruz yeteri kadar. Kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyup onun acısını, mutluluğunu, endişelerini anlayamıyoruz. Sevgililerimizi anlayamıyoruz, onların aslında ne istediğini veya ne hissettiğini kavrayamıyoruz. Çünkü hayal edemiyoruz. Kendimizi o kadar kutuplaştırmışız ki asla bizi tamamlayan zıt kutbumuzun yerine koymayı aklımızın ucundan geçirmiyoruz ve belki, bu yüzden de, ilişkilerimizde hep bencil olmaya meylediyor ve karşımızdakinin bencilliğini suçlayıp kendimizinkini görmezden geliyoruz ki burada kastettiğim sadece sevgi ilişkisi değil, tüm dostluk ilişkileri için.
Hayal gücünün eksikliğinin empati eksikliği dışında verdiği başka zararlar da var. Mesela yaratıcı olamıyoruz; bir müzik yaparken, bir hikâye yazarken, bir söylev verirken veya aklınıza gelen benzer herhangi bir şeyde sürekli alıntı veya benzerlik yapmış buluruz kendimizi. Müzik yaparken Bach veya Mozart gibi dünya klasiği olmuş bir sanatçı olamıyoruz, bir roman yazarken Ernest Hemingway veya Tolkien eserleri kalitesinde olmuyor yazılarımız. Hatta Charlie Chaplin’in “The Great Dictator” adlı filmindeki ünlü söyleve eşdeğerde bir konuşma dinlediğimi hatırlamıyorum ben.
Peki, nedir eksik olan? Neden bugün verilen eserler, bundan yüzyıl öncesi ile eşdeğer görülmez? Eh, bunca paragrafta söyledim; hayal gücünün eksikliği.
Peki, neden eksik, hiç düşündünüz mü? Çünkü hayal gücüne değer vermiyoruz artık. Hayaller her zaman gerçeklerle boğuluyor, imkânsızlıkları haykırılıyor, gücü emiliyor ve bir köşeye içi boş bir şekilde bırakılıyor. ‘Hayalperest’ sıfatı olumsuz bir anlama sahipmiş gibi kullanılıyor, hayal kurmamız istenmiyor ve beklenmiyor. Asıl komik olanı ise ‘hayalperest’ kelimesini olumsuz anlamda kullanıp hayal kurmamızı istemeyen insanlar bütün bunlara sabırla göğüs gerip hayalini gerçekleştirmiş bir insanı ise alkışlıyor.
Yine de hayallerimizi gerçekleştirmek için planlar kuruyoruz, gerekli sıfatlara sahip olmaya çalışıyoruz amatörce. Saklıyoruz belki de hayallerimizi, gizli saklı köşelerde sarılıyoruz onlara. Veya açık açık savaşıyoruz onlar için.
Kafanızda canlandı mı peki, hayallerinizi gerçekleştirmek için yaptığınız tüm çabalar ve fedakârlıklar? Tüm uğraşlarınız, sıkıntılarınız?
Kim bilir, belki de düşüncelerinizi ve hayallerinizi sanat yolu ile anlatmak istediniz. Müzikle, şiirlerle, romanlarla bilginizi, gözlemlerinizi ve güzelliklerinizi insanlara aktarmayı ve onlarla paylaşmayı arzu ettiniz. Ancak geçim derdi engel olmuş olabilir mi? Vakit ayıramadığınız için bunlarla uğraşmak istemediniz belki de?
Kim bilir, belki de saçma sapan geldi size kendi hayaliniz ve vazgeçtiniz. Belki dünyayı değiştirmek istediniz, dünyadaki bütün insanların birlikte ve uyum içinde yaşadığı bir dünya hayal ettiniz. Savaşların olabildiğince az ve onurluca olduğu, ırk ayrımının en ufak halinin bile olmadığı, nefretin sadece bireyselde kısıtlı kaldığı barış dolu bir dünya.
Ama bir insan tek başına ne yapabilir ki? Hadi, tarihte örnekleri olduğu için bir ülkeyi değiştirebileceğinizi varsayalım. Bir ülkeyi değiştirerek çevresindeki ülkeleri de değiştirebildiniz diyelim ama bütün dünya?
İmkânsız elbette, değil mi? Dünyayı değiştirmek…
En yakın arkadaşınıza anlatsanız dalga geçer. Sevgilinize anlatsanız sizi kırmak istemediği için bir şey söylemez ama bakışlarında, gözlerinde görürsünüz size acıdığını. Ailenize söyleseniz imkânsız hayallerinizi, size düzgün bir gelir elde ettikten sonra ne yapacaksak yapmakta özgür olduğumuzu söylerler ilk olarak ama siz de bilirsiniz ki gününüzün ve haftanızın çoğunu alan, sizi yoran bir düzene girdikten sonra hayaller sadece geçmişinizde kalır. Uzak, ölü ve pişmanlıkla, esefle hatırladığınız bir mazi bırakır size; dönüp her baktığınızda içinizi yakar ama bunu dahi reddedersiniz.
Bu yanlış! Hayallerdir bize gerçeklere inat yürüme cesareti veren, fark yaratmamızı sağlayan. Amaçlardır aslında hayallerimiz, acılardan başımızı kaldıran ve nefes aldıran.
Neden bırakıyoruz? Bahaneler değil aklınızda canlandırmak istediğim, neden pes ettiğimiz.
Dayatmalar, toplum gerçekleri her yeri işgal etmiş; aklımızın en ücra köşelerine sığınmıştır hayallerimiz. Öyle bir sistem yaratılmış ki hayaller kötü olmuş, hayatımızı sefalet içinde geçirmemize sebep olacak kötü yaratıklar haline gelmiştir. Bizi ruhumuzu terk etmeye zorlayan, kendi kendimizi dışlamamıza sebep olan ‘hayatın gerçekleri’ olan dayatmalar, umutsuzluk ise iyi melekler.
Rol yapıyoruz sonrasında, ‘iyiyim’ diyoruz insanlara. Bunu kendimize de söylüyoruz, mutlu olduğumuza inandırıyoruz ama gerçekten öyle miyiz de dönüp bakmıyoruz bile kendimize.
Neden izin verdik bunlara? Neden izin verdik hayallerin ve farklılıkların katledilmesine? Neden sustuk ve neden sustuğumuz için ağladık sonrasında, içten içe? Ne için aldattık kendimizi, ne ile kandırıldık?
Oynamamız gereken rol gereği mutlu mu olmamız gerekiyordu? Oynamasak dışlanacak ve yalnız mı kalacaktık, özellikle de bunun için kendimizden utanırken?
Peki, şimdi ne oldu? Hangimiz hayallerimizden vazgeçmemize sebep olanlarla birlikte hala? Kaçımız bundan yıllar sonra hala o insanlarla beraber olacak?
Bize yaşamak ve dünyayı daha da güzel, özgün kılmamıza yardım edecek hayallerimizi sakladık, öldürdük ve gömdük. Ardından ağıt yaktık. Hayallerini gerçekleştirenleri ise alkışladık ve içten içe kıskandık da.
Ama zamanında hayallerimize engel olan insanlardan birine dönüştüğümüzü fark etmedik. Hani şu hayallerini; her şeye sabırla göğüs gerip gerçekleştirmiş bir insanı ise alkışlayan, hayalperest sıfatını olumsuz anlamda kullanıp hayal kurmamızı istemeyen insanlar.
Her şeyden özetle; bütün bunlara hiç gerek olmazdı, eğer hayallerimize sahip çıkacak cesarete sahip olabilseydik.
Neden bir insan tek başına dünyayı değiştiremesin? Neden bir insan bugüne kadar düşünülmemiş bir şeyi düşünemesin, yaratılmamış bir şeyi yaratamasın?
Sınırlarınızı açın ve imkânsızlıkları boş verip, deneyin. Zira yapamayacağınız hiçbir şey yok, hayal edebildiğiniz sürece. Hayaller ve gerçekler birbirinden çok uzak şeyler değildir çünkü. Birinin varlığı, diğerini onurlandırır. Biri olmazsa, diğeri yozlaşır ve bozulur.
Ayağa kalkın, zira ayağa kalkacağınız gün uyanacağınız gün olacaktır. Hayalleriniz gerçek olmaya daha da yaklaşacak ve gerçeklerle birleşecektir.
Ve yepyeni, sınırları daha da zorlayan imkânsız hayalleri gerçekleştirmek için çalışacaksınız. Çünkü bir imkânsızı zaten başarmışsınızdır.
Ve unutmayın, eğer bu hayallerinizi elinizden alırsam sizden geriye tortudan ve boş bir kabuktan başka bir şey kalmaz.
Bir ölüden hiçbir farkınız kalmaz, eğer ki hayallerinizi öldürür ve derinlere gömerseniz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder