Bilmiyorum.
Bir insanın ne hissettiğini bilmemesi ne
demektir, bilir misiniz? Duygularını düşüncelerinde yaşamak... Kaygıyı,
endişeyi, merakı, hüznü... Saçma, değil mi?
Bunları düşüncelerde de olsa
hissedebiliyorken nasıl oluyor da ne hissettiğimi gerçekten bilemiyorum?
Söyleyeyim. Hissettiklerim koca bir okyanus iken kıyıya vuran çöpler gibidir
hisleri düşüncelerde yaşamak. Sadece hissettiğinizin farkına varıyorsunuz. Sanki
biri size uyuşturucu vermiş, vücudunuzda hormonlar savaş verirken sadece yüzeye
vuran ufak şeyleri fark ediyorsunuz.
Yıllar boyunca bir çok kıza aşık oldum.
Bir çok kızdan hoşlandım ve bir çok kızı sevdim. İnsanları dost edindim. Onları
benimsedim, hatta her zaman affettim. Nefret de ettim gerçi ama hep arkamda
bıraktım. Neden mi? Çünkü intikam alacak gücüm yoktu. Gücüm olsaydı da alır
mıydım bilmiyorum. Bilirsiniz, intikam alındıktan sonraki boşluk anlatılır hep
hikayelerde. Bu yüzden kibirli şekilde bilgece davranarak intikam almadım.
Almayı aklımın ucuna bile gelmeden kovdum. Belki de alamazdım, biliyorum ama
bunu düşünmeyi bile reddettim. Sırf o intikamın bana bir şey katmayacağını
söyleyip durduklarından. Lakin ben o boşluğu intikam almamışken bile yaşamak
zorunda kaldım.
Bir zamanlar sevdiğim, sonra nefret
ettiğim insanların nasıl da mutlu olduklarını gördüm. Beni unuttuklarını...
Onlar için yaptıklarımı arkalarında bıraktıklarını ve üzerinde bir kere bile
düşünmediklerini... Hatta özür bile dilemediklerini!
Öfkemden tüm hayatlarını elime alıp,
buruşturup yırtmak ve parçalamak istiyordum! O okyanusta fırtınalar kopuyor
işte. O kadar ki sadece kıyısında oturduğum halde beni huşu içinde bırakıyor.
Kendi öfkem beni korkutuyor. Sadece kıyısındayken bile bu kadar yoğun
hissedebiliyorsam, tüm benliğimle hissettiğimde ne olurdu?
Bir insanın kendisinden korkması ne demek,
bilir misiniz?
Belki bu yüzden intikam almak
istemiyorumdur. İyi bir insan olduğumdan değil, prensip sahibi olduğumdan ya da
bana böyle öğretildiğinden de değil; sadece korktuğumdan.
İntikam almak isteyemiyorum. İstemeli
miyim? Evet. İstemeliyim ama o kadar çok zaman oldu ki böyle olalı... Bir
korkak olalı...
Şuan Fikret Kızılok dinliyorum. Ardarda ve
rasgele. Yatağımda uzanıp tavana bakarak dinledim bir ara hatta. Birden o
okyanus bana ulaşamayacağım bir şey değilmiş gibi gelmeye başladı. Sadece
nefret ve öfke değil, özlemini duyduğum sevgiyi.
Nefret ve öfke dolu olmamın sebebinin
unutulmak olmadığını anladım işte. İnsanların beni unutup silmesi zerre
umurumda değil. Onları bir daha hayatımın mutlu veya mutsuz evrelerinde görmek
istemiyorum. Onların acılarına bakıp tatminle boşalacak da değilim. Ancak o
insanları gördükçe duyduğum öfke...
Yıllar boyu hissetmekten nefret
ettirildim. Kasıtsız olarak belki, emin değilim. Sevdiğim, beraber mutlu
zamanlar geçirdiğim sevgililerim bile o mutlu ve güzel anları kirletecek
sayısız çirkin şey yaptılar. Belki de mutlu olmaktan korkuyorumdur. Sonunun
boka saracağını bildiğim için.
Bu adil mi? İnsanları, onlar için
sabaha kadar uyumayacağım ölçüde endişelenecek ve onlar için yüreğim titreyecek
kadar umursadığım için mi kullanılmayı, sonra da unutulup bir köşeye atılmayı
hak ediyorum?
Belki de... Zira insanlara hak ettiğinden
daha fazla değer verdiğimi biliyorum. Sırf onlardan hoşlanıyorum diye.
Yani evet, intikam almalıyım. Bana yapılan
şeylerin karşılığını, bana yapılanların şiddetiyle eş ölçüde geri
yansıtmalıyım. Onların da mutsuz olduğunu görmeliyim, en az beni mutsuz
ettikleri kadar. Ve bunu tatmin olduğum için yapmamalıyım. Onların acı
çekmeleri beni memnun etmezdi. Ancak bana ne yaptığını anlamaları... Beni
gerçekten tatmin edecek olan bu olurdu işte. Ve bir daha bunu yapamayacak
olmaları.
O okyanustan bu yüzden hem nefret ediyor
hem de onu bu kadar çok seviyorum işte. Belki de hislerimi okyanusa atmamın
sebebi de budur.
Çünkü okyanusun dibi karanlık ve soğuktur.
Karanlık ve soğukta canavarların yaşadığını herkes bilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder