Dans ediyorum sanki bir rüyada!
Ayaklarım ritmik bir şekilde,
Bir orada bir burada.
Karşımdakinin bir aynasıyım adeta!
Sanki benim O karşımdaki, bana bakan
Elinde bir kılıç, gözünde nefret, çehresinde ölüm.
Niye kendimi öldürüyorum?
Neden nefret ediyorum kendimden bu kadar?
Ne yaptım böyle de saplıyorum kendime
Kederin acı dolu gümüş bıçağını?
Bilmiyorum ama bilseydim eğer...
Bilmek ister miydim?
Bir zamanlar sadece sevgi ve merak doluydum.
Kıskançtım da, biraz bencil ve öfkeli;
Tıpkı her küçük çocuk gibi.
Kim öğretti bana insanlardan nefret etmeyi?
Ne zaman öğrendim?
Ve neden öğrendim?
Peki bana nefreti öğretenden nefret etmeli mi?
Edersem benimle gurur duyar mı, sever mi beni?
Bana nefreti öğreteni seversem peki,
Benden utanır mı, nefret eder mi?
Sırtını döner bana ve mutlu olur muyum?
Sayısız olasılıklar içindeyim ve hepsi de aynı.
Ne güzel bir ironidir, değil mi?
Nefreti seversen nefret edenlerden olursun
Nefretten nefret edersen yine aynısı.
Çıkmaz, bitmez, ucu bucağı görülmez bir yol.
Kurtuluş var mıdır peki,
Bu dans edercesine yaşadığım rüyada?
Bana nefreti öğreten yine benim aslında.
Kendimden nefret ediyorum özümde bir yerde.
Bu o kadar acıydı ki ayırdım onu kendimden,
Bir beden verdim ona, eline de kılıç;
Dans ediyorum sonu gelmez bir düelloda.
Kazansam da, kaybetsem de yenileceğim.
Bir çıkışı var mı bu kısır döngünün?
Bitmek tükenmek bilmez nefretin?
Ne zaman sevgi dolu olacağım, mutlu olacağım?
Neden sevginin ve mutluluğun kısır döngüsü yok?
Neden lanetledik sevgiyi, anlayışı?
Benimsemeyi, kabullenişi?
Bir gün gelecek bir cevap bulacağım.
Mutlu olacağım, huzurlu ve rahat.
O gün gelecek ve paylaşacağım biri de olacak.
Nefretimden kurtulamayacağım belki,
Ancak onun esiri olmayacağım.
Seveceğim gönlümce, göreceğim de...
Sonsuzluktan bana uzanan elleri...
Enis Berkay Mert
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder