Darkness In Me

Çok Kolay...

     Ne kadar kolay, değil mi bir insanın hayatında önemli ve trajik bir rol oynadıktan sonra herşeyi unutmak?

     Bir düşünün. Bir insanla tanışıyorsunuz. Hızlı bir şekilde flörte başlıyorsunuz. Birbirinizi anlatıyorsunuz. Birbirinizi dinliyorsunuz. Birlikte hayaller kuruyor, planlar yapıyor ve bu kadar uyumlu olabileceğinizi hayal bile edemeyeceğiniz insanın bunca yıldır nerede olduğunu merak ediyorsunuz.

     Sonra birden tüm kayışlar kopuyor...

     Durduk yere, yani hiçbir sebep dahi sunulmadan, o insan sizi hayatından çıkarmak için sizinle kavga ediyor. Sizi olmadık şeylerle suçluyor, ithamlarda bulunuyor, gerçeğin ya sadece kendi işine gelen parçasını ortaya sunuyor ya da o parçayı veya gerçeğin tamamını kendi işine gelecek şekilde yorumluyor.

     Öylece şaşırıp kalıyorsunuz. İçgüdüsel olarak sahip olduğunuz ve olacağınız şeye tutunmaya, onu korumaya çalışıyorsunuz ama ne yaparsanız yapın bir şekilde elinizden kayıp gitmesine engel olamıyorsunuz.

     Nefret, öfke, çılgınlık, histerik ağlamalar, dualar, tanrıya edilen küfürler, özürler, soğuk duşun altına girip kendine gelmeye çalışmalar...

     Tüm bunlar durulduğunda ve sakinleştiğinizde ise hala gerçek sebebin ne olduğunu bilmiyor oluyorsunuz.

     O vakit bir fırsat çıkmasını beklemeye başlıyorsunuz, hem de 4 gözle. Bir fırsat çıksa da tüm gerçekleri öğrensem diyorsunuz. Tüm o duygular durulduğu için içinizde yatanı keşfediyor ve bu keşif, eğer gerçekleri öğrenirseniz ve saçmasapan bir şey değilse, onu affedebileceğinizi anlıyorsunuz.

     Onu affedebilme kabiliyetinden bahsediyorum elbette, affedeceğinizden değil. Sizin içinizde ona ve yaptıklarına karşı artık bir nefret veya öfke olmadığını anlıyorsunuz. Ona içiniz cız etmeden bakabiliyorsunuz.

     Ancak O böyle olmuyor işte. O sizi tamamen unutmuş oluyor. Size yaptıklarını tamamen aklından çıkarmış, unutmuş, siktir etmiş oluyor.

     Anlamıyorsunuz. Nasıl bir insan bu kadar derin bir ilişki kurup tek kalemde böylesine çizer ve aradan kısa bir süre geçtiği halde bu kadar kolay unutabilmiş olur?

     Her ne kadar unutmuş olsa da artık sizin için değeri kalmamıştır. Sizi ona çeken tek şey merak ve bir parça umuttur.

     O umudu ister atın, ister saklayın ancak ve ancak hayallere kapılmayın.

Garip Bir Şekilde Mutluyum!

Garip bir şekilde mutluyum...

Neden bilmiyorum. Şu aralar bir çok kötü olay oluyor hayatımda.

Müzik çalışmalarım duraksadı dense yeridir. Uzun bir süredir faaliyet yok ve bu hafta tekrar toplanma durumumuz ve ikincil grubumla stüdyom olsa bile hafif sıkıntılar var gibi. Kaldığım evin tapusunda kendi adım olmadığı için, tapuyu elinde tutan arkadaş sevgilisi ile beraber yaşamaya karar verdikleri için o evden 1-2 ay sonra çıkmış olmam gerekiyor. Dün yolda, Forum Bornova'da yürürken hayatımdan çıkardığım bir kızı yolda gördüm. Daha 1-2 hafta öncesinde kütüphanede rasgeldik diye önümü kesmeye çalışmıştı, gözlerinde fener gibi parlayan mutluluk ışıltılarıyla. Tabi bu sefer yolumu kesmedi ama sonradan sebebini öğrendim... Artık mutsuz değilmiş!

Çeviri işlerim yavaş gidiyor. Yaptığım işlerin parasını belli tarihlerde alacağım. Ancak uzak tarihler ve yeterli bir gelir değil.

Bugün sabah 6'da uyandım. Saçma rüyalar gördüm ama ne kadar saçma ve korkunç olsa da rüyamdaki davranışlarım ayrıca oldukça hoştu.

Dün akşam bütün bunlardan dolayı öfke dolu olduğum halde işlerin düzeleceğinden emindim. Buna inancım tamdı. Lakin yine de içten içe beni kemiren bir şeyler vardı. Rahat nefes almamı engelleyen, stresler içinde yüzdüren... Rüyalarımın garip ve korkunç olması da bu yüzdendi herhalde.

Ancak rüyamda savaştığımı ve yılmadığımı hatırlıyorum. Benden güçlü olduğunu bildiğim halde irademle karşı çıktığımı, fiziksel olarak benden daha kuvvetli oldukları halde onlara meydan okuduğumu ve kaybetmediğimi hatırlıyorum.

Sabah uyandım. Kütüphaneye gelmeden önce, kütüphanede çevireceğim diziyi izleyemeyeceğim için, 1-2 bölüm dizi izledim.

Sonra garip bir şey oldu.

Geçen haziran ayına kadar flört ettiğim, hatta beraber "Duman" konserine bile gittiğim ancak yeni başlayan dönemde birkaç kez görüşmek istediğim halde bana cevap vermediği için sildiğim bir kız arkadaşım internetten ekledi beni. Konuşmanın ayrıntılarını vermeyeceğim ancak... Hoştu.

Kütüphaneye geldim. Her zamanki gibi çalışmaya başlamadan önce çikolatalı 'kapuçino'mu içip pipomu tüttürdüm. O an, her zaman yaptığım gibi, hayal alemine dalmaktansa etrafa baktım. Daha önce veya uzun süredir hayatın, yaşamın kendisinin bu kadar canlı olduğunu fark etmemiştim.

Kelimelerle tarif etmesi zor, benim için bile. Etrafımda tanımadığım, benim için önemsiz insanlar vardı. İletişim kurup çeşitli ilişki varyasyonlarına girmediğim ve bu yüzden de ne mutlu ne de üzgün olma olasılığım yoktu!

Kütüphaneye gelirken esnafların güneşliklerine tünemiş bir kuşun sesini bile duydum. Daha önce de duyardım. Ruh halim en bozuk halindeyken bile onları fark ederdim, çünkü benim için önemli olmuşlardır her zaman böylesi şeyler. Ancak bu sefer duyduğumda mutlulukla gülümsedim.

Belki de eski sevgilim, saçma sebeplerinden dolayı da olsa, benimle savaşamadığını söylerken ve bundan rahatsız olurken haklıydı. Her ne kadar savaşacağımız şeyin birbirimiz olmasındansa başka şeyler olmasını şimdi bile diliyor olsam da artık anlayabiliyorum.

Tıpkı öleceği kesin olan birinin, ölümü damağında hisseden birinin hayatta olduğunu kuvvetle anlaması gibi.

Bırakın kötü şeyler olsun. Üzülün. Ağlayın. Kederlenin.

Sonra oturup sakin sakin düşünün. Yalnız başınıza. Etrafa bakın. Yeşillikler ve börtü böcekler olmasa bile yaşamın kendisini hissedin. Gördüğünüz şeyler bir çöp sahası da olsa, çorak bir toprak ya da çlö bile olsa o gördüğünüz şeyin perde arkasındaki yaşamın gücünü hissedin.

Siz savaşamayacak olsanız bile o güç size destek olacaktır. Moralinizi yüksek tutacak, umut verecek ve o umudu gerçekleştirmeniz için size adım attıracak ve sorunlarla baş edebilmeniz için size yardım gönderecektir.

Garip bir şekilde mutluyum. Çünkü hayatta olduğumu hissediyorum ve bu gücü bana hayatın kendisi veriyor.