Darkness In Me

Ne için?

Karanlığın bir meleği... İsmini bilmiyorum. Karanlığın rengini giyinmiş, başı eğik duruyor. Kanatları toprağın rengi, saçları ağarmış ve yüzünü güneşten ve bulutlarından çevirmiş. Orayı özlüyor ama oraya dönmek istemiyor.

Bir ruha eşlik ediyor, ona bildiği her şeyi yavaş yavaş anlatıyor ve gösteriyor. Ruh, öğrenmeye hevesli ve aslında Melek onun özü. Melek aslında kendi parçasını yüceltiyor. Acıyla, kanayan yaralarıyla, nefesleriyle, inancı ve fikirleriyle, öfkesiyle, sevinci ve heyecanıyla, sevgisiyle... Yaşayarak!

Melek sırları öğretirken ve ona gerektiğinde yardım ederken çok ciddi ve sabırlı, ancak neşe ile değil hüzünle... Ruh ise Melek yanındayken korku duymuyor; iblisle dövüşürken bile.

Peki daha önce Ruh'un nasıl gittiğini anlamadığı tapınaktakiler? Etrafı denizle kaplı, ufukta dağların yükseldiği, kapısına güneşin vurduğu o tapınaktakiler; kimdi onlar? Daha çok kırmızı bir pelerine benzeyen giysiler giyen ve elinde asa tutan o iki kişi? Biri keldi ve diğerinin sırtı dönüktü. Kel olan "Daha öğrenecek çok şeyin var." demişti Ruh'a. Melek bunu biliyor muydu? Yoksa o mu götürmüştü? Ruh, orada bulduğu mezarın yanındak bulduğu kılıcı hala taşıyor muydu yoksa?

Yoksa o kırmızı cüppelilerden biri melek miydi?

Ne kadar çok bilinmeyen şey vardı, ne kadar "Karanlık"! Melek ona karanlığı öğretmişti, kılıcını kullanmayı da, semboller seçmeyi de. Lakin Ruh'un istediği o güçler, heyecan verici yetenekler? Bunları öğretmeyecek miydi? Ya da öğrenmesi için Ruh'u hazırlayacak mıydı?

- Ey Karanlıktan çıkma meleğin eğittiği Ruh! Kendi çevrene az bildiğin sırları yaymak istiyorsun, çevren buna değer mi? Evet, değdiğine inanıyorsun. Başarısız olacak olsan da, denemiş olmanın gururuyla boyut değiştireceksin.

Ama buna değer mi? Bütün o curcunaya, değişimin sancılarına, tereddütlerinde cesaret vermeye değer mi? Bunu yapacakları bile kesin değilken hem de!

Medeniyet düzeninin içinde bir kaos saklı. Tebessümlerin ardına akmış gözyaşları ve masumların kanı! Ne cüretle insanların utandıklarını açığa çıkarır, insanlara görmezden gelmemelerini öğütlersin?

Her şeye rağmen Kılıç'ını, insanların kendi eliyle yarattığı sahte ışığa savurup içindeki karanlığı açığa çıkarmak mı istiyorsun Karanlık'ın Melek'inin eğittiği Karanlık'ın Şövalyesi'nin Ruh'u?

Bir şövalye gibi evet; lakin hristiyanların dünyasındaki ya da fantastik hikayelerden çıkmış olanlar gibi değil...

Kavramlarla savaşan, insanların ruhlarını görebilmek için uğraşan, zamanında yeterince bulamadığı yüce ruhları aramak yerine herhangi bir ruhu yücelterek dünyayı değiştirme hayalleri kuran, bu şekilde kolaya kaçmış olan, bunun için fedakarlıkta bulunmaktan kaçınmayacağını iddia eden, onuruna ve bütün dinlerden arı olarak inancına tutunmaya çalışan basit ve aptal bir savaşçı gibi...

Niye ifadesizce duruyorsun? Öfkelenmedin mi? Bana da acımıyor ve merhamet duymuyor musun? Benim için üzülmüyor ya da içten içe acizliğime gülmüyor musun, kendini gururlandırarak? Söyle bana, niye ifadesizce duruyor ve bir şey söylemiyorsun?

Yanlış mıyım söylesene? Defalarca yüceltmeye kalktığın onca insana ne oldu?

Biri senin anlattıklarından hiç ders almadı ve rol yapmaya devam etti. Birinde o gücü gördün, onu sevdin hatta ama yine de korkusu ile başedecek bilgiyi veremedin; bir başkası ile - yatabileceği bir başkası ile- birlikte olmak için seni terketmedi mi, yalnızlık korkusu adına? Hatta sen onun zayıflığını bilerek bunu ona sen yaptırmadın mı?

Ya en büyük yoldaşın olarak gördüğün? Senin görebildiklerini görebiliyor olmasına rağmen susmayı tercih etti, sende birazcık olsun onunki kadar akıl yok mu?

Ya o inancını sorgulayan, ezoterik sırlar adına keşfettiğini sandığın bilgilerle dalga geçen onca insan? Senin Tanrı'ya olan inancına, sevgine ve güvenine rağmen senin cehennemde yanacağın korkusunu dile getiren o küçük öğrencin? Söylesene, sürekli çekinmeden anlattığın o doğruluğu tartışılır ve dünyanın çoğunun kabul etmediği - hatta araştırmadığı ve bilmediği- bilgileri ona da anlatacak mısın? Kafasını karıştıracak ve mutlu olma hakkını ondan alacak mısın?

Ya senin verebileceğin bilgiyi görebilmesine rağmen, yaşadığı düzeni terketmek istemeyen o kız? Onun gibi sayısız insan var. Kaçını daha kaldırabilirsin? Kaçı daha seni terkettiğinde yıkılmamak için dayanmaya çalışıyor olacaksın?

Seni dinlemeye bile korkan, dinledikten sonra da küçümseyecek onca insan için kendini reklam etmeye değer mi? Bu iş bittiğinde sen yine kendi başına ve o çok sevdiğin yalnızlıkla kalacaksın, birileri senin sözlerini ve yaptıklarını öğrenmiş olacak ve özenti diyecekler... Dikkat çekmeye çalıştığı için sürekli farklı olmaya çalışan!

Ne o? Yoksa tanıdık mı geldi son söylediğim?

Hem neden başkalarının ruhu ve acısı seni bu kadar ilgilendiriyor? Birçok insan kendini bile göremez ve görebilenlerin çoğu acısına katlanamayacağı için gözlerini kapatır belki; sen katlanabildin mi? Sen kendi acını ve ruhunun taşkınlığını dindiremiyorken başkalarından nasıl beklersin? Kendininkini dindiremiyorsun ve bu yüzden başkalarınınkine bu kadar karışıyorsun değil mi? Başkalarının acısı ve bilgisi için; kenci acınası varoluşun için bir işaret, bir arayış...

Bir gözyaşı mı görüyorum? Söylesene bu kaçıncı? Gözyaşının bir tür güç olduğunu söyleyen sen, insan olduğunu gösterdiğini söylediğin gözyaşları, bu kaçıncı gözyaşın ruhundan ve gözlerinden akan? Evet; bir anlam arayışı içindesin. Her şeye bir anlam yüklemeye çalışıyorsun, günün birinde senin de anlamını ortaya çıkarır umuduyla. Niye doğrudan kendi anlamını aramıyorsun, kendi varoluşunun sebebini? Çünkü bulamayacağını biliyor ya da hissediyorsun! O anlamı bulamadan ölmek istemiyorsun, korkuyorsun ama zaman akıp gidiyor.

Her gün ruhun yaşlanıyor, acı çekiyor ama yine de gülümsemeye çalışıyorsun; sırf onlar da gülümsesin diye. Peki ya sen ağladığında kaç kişi geldi? Kaç kişi? Kaç kişi o "zehir sürülmüş gümüş hançer"in açtığı "sürekli kanayan yara"na elini bastı? Kaç kişi?!

Ah, evet biliyorum bu sembollerini. O gördüğünde heyecan duyduğun ilk insan hançeri sapladığında o acıyı ruhunda değil, gerçek olarak göğsünde hissettiğinde oradaydım.

O yarayı kapatmadın, kapatamadın belki de. Kendini kandırmak yerine acıyı kabullenerek ölmeyi tercih ettin ama bak ne oldu şimdi; o hissi çok nadiren duyabiliyorsun artık ve o heyecanı yaratabilen her nadir insan, ağlayarak da olsa, hançeri saplıyor çıktığı yere; zırhındaki tek zayıf noktaya...

Çevrenin, ailenin, toplumun, insanların ve dünyanın söyleyip yapacaklarına ve savuracağı darbelere göğüs gerebilirsin belki. Gerdin de biraz sanırsam ama o zayıf yer... Değer verdiğin insanların senden vazgeçişi, hatta onlara anlattığın ve gösterdiğin düzene geri dönmeleri... Yalnızlık korkuları... Güçlerini, hayallerini, sevgi ve hoşnutsuzluklarını saklamaları... Merhametsizlikleri, güvensizlikleri, çıkarcılıkları, amaçsız ya da önceden belirlenmiş hayatları, kendi ruhlarını gözardı etmeleri, farklı açıdan bir kere bile olsun düşünmeye çalışmamaları...

Sevgini suistimal edip, bedenlerinin ve ruhlarının suistimal edileceği insanlara ve düzene dönmeleri...

Bütün bunlara rağmen, anlatsan da ağlayarak kulaklarını kapatacaklarını bilmene rağmen? Söylesene gerçekten değer mi? Ne için bütün bu saçmalıklar, bu safsatalar?

Bütün bunları inandığın için mi yapacaksın? Senin için çok farklı bi anlamı olan Tanrı için mi?

Ne için?


______________________________________________________________________



"Ne düşteki toprak, ne de toprağa basan eylem!

Dudaklardan dökülen söz vücut bulmadan,

Sessiz ruhun içindeki şarkı başlamadan önce

Düşüncesidir insanın, Tanrı'nın onurunu ve sevgisini kazanan..."



Ben sadece şarkıma başladım... O yaranın kapanmasının ya da akmaya devam etmesinin bir önemi yok, çünkü umurumda değil. Ben diplerde sürünüp acı çekerken kimse yardım etmedi bana; "Ne bir melek ne de temiz bir yürek." Hatırlarsın. Bana sadece yollar gösterildi ve ben de yürüdüm yolları seçe seçe...

Yalnız yürüdüm, diz çöktüm yorgunluktan ve acıdan, kılıcımı savurdum öfkeyle, kimi zaman ben de rol yaptım kendimden utanarak, ağladım hem ruhumla hem de bedenimle sayısız sebep yüzünden, dayandım yıkılmamak için, utandım giden ve varolup olmadığı farketmeyecek varoluşlardan... Bıkmıştım artık ruhların karanlığından, karanlığın en derin uçurumlarını görmekten, görmeyenlerin acısını çekmekten!

Tek başıma fark yaratmaya çalışmaktan bıkmıştım; tek başıma hayatı güzel kılmaya, çirkinliklerin bile güzel olabilecek yanlarını görmeye çalışmaktan...

Nefes alarak öylece durmaya çalıştım lakin nefesim daraldı ve boğuldum. Ruhları yüceltmek tek başıma, kendimden bile yüce kılmak çok zordu ve çoğunda başarısız oldum. Çünkü kendim de yüce bir ruh değildim. Yine de o yüce ruhların bile bile kendini düzene kaptırdıklarını gördüğümde, öfkemin ve acımın haddi hesabı kalmadı!

Yine de, eğer sadece bir kişi için bile olsa, bir fark yaratabilirsem yanılmış olacaksın Ey Mahluk, Ey Yaşlı ve Bunak Koca Karı, Ey Dünya'nın ve Karanlık'ın Rezil Yönü! Eğer bir kişi için bile fark yaratabilirsem çabam boşuna olmamış olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder